Dürüstlük T.D.K sözlüğünde “doğruluk” olarak, diğer sözlüklerde ise “özü sözü bir olma”, “olanı olduğu gibi yansıtma", “gerçeği saklamama”, “bildiğinden, inandığından ve olduğundan başka türlü görünmeye veya göstermeye çalışmama” olarak tanımlanır. Eski Türkçedeki karşılığı samimiyettir.
Fakat ne acıdır ki; bu kelimenin günümüzde ne dikili bir ağacı, ne de küllenen bir zerresi kaldı. Hatta bu kavramın varlığından bi:haber olan bir kitle ile yaşadığımız da ayrı bir gerçek. İnsanda bazen, acaba ben mi aleme aykırı davranıyorum gibi yersiz bir his uyandıran çağın hastalığı bence dürüstlüksüzlük. ''Aman canım sende, sana mı kalmış be!, hadi oradan'' gibi düşünen kafaların sırrına ulaşamayacağı nadir duygulardandır bu güzel şey. Gel gör ki, imkansız diye bir kavramın minimuma indiği 21. yüzyılda, her şeyin hazırına ve kolayına alışmış bu toplum, insani değerlerlerini hızla unutarak yol almaya devam etmektedir. Dürüst davranmanın bir asalaklık olduğunu kabullenen, sözüm ona, elit ve sosyal bir yaşamın kültürlü insanlarıyla iç içe yaşamak bence şu yüzyılın en büyük handikabıdır. Nedendir bilinmez, öğrencinin öğretmene, patronun işçiye, amirin memura, komşunun komşuya, hatta kardeşin kardeşe bile, olduğundan farklı görünmeye çabaladığı bir dönemde yaşamaktayız. Bazen düşünmeden edemiyorum; insanlık tüm bunlara verdiği çaba ve özeni acaba düzgün ve doğal yaşamak için sarf etse hayatından neleri kaybedebilir? Sanırım her şeyden önce itibarını, daha sonra da yaşaması için gereken kabullenilmiş gerçeğini, hayatta kalabilmek için benliğinin en ücra köşesine kadar işlenmiş olan maddi gücünü, parasını kaybeder. Paran varsa yaşarsın, yoksa sürünürsün. Dolayısıyla yaşamak için elinden gelen yüzsüzlüğün en iyisini utanmadan yap. Muhtaç olduğun yüzsüzlük ve iki yüzlülük zaten senin genlerinde var. Sahip olduğun güçte kudretini göster ve insan olduğunu unutarak, bilinen kainattaki mevcut varlıklardan bile arsız ve adaletsiz bir şekilde hayatını egoistçe tamamla. Çünkü böyle yaşa ki, sen ve senden sonrakiler bununla gurur duysunlar. Bu mudur yaşamak? Bu mudur insan olmak? Ya da o kişilerin ifade ettiği gibi; bu mudur daha sosyal ve idealist yaşamak. Böyle bir şey miydi gerçekten var oluş sebebini bilerek yaşamak? Yüzyıllardır makaleler yazılıyor, muhatabı insan. Hayata dair sınırsız nimetler gönderiliyor, muhatabı insan. Peygamberler gönderildi, kitaplar indirildi ve muhatabı yine insan. Yaratılmış canlıların en şereflisi insan.
Ama gel gör ki; tüm bunları hiçe sayarak, tüm sistemin kendi zekası ve kudretinde, sadece kendi çıkarlarına hizmet ettiğini var sayan bir sürü meydana gelmiştir. Ne kadar acı... Yaşam mücadelesi ve kişisel irade kisvesi altında insan olma duygusunu unutanlar, belki de bir gün varlığın sebebini, hayatın var olma ve bu hayattaki rolünün ne olduğunu fark edeceklerdir.
FACEBOOK YORUMLAR